
FARUK ÇAĞLA
Karikatür sanatı, sanayileşmiş toplumlardaki insanların günlük yoğun uğraşları sırasında bakıp da göremedikleri, geniş bir karmaşa boyutunun içinde saklı olan bazı ipuçlarını insanların gözlerine yansıtan bir büyüteç gibidir.
Artık yaşam o denli çok yönlü olmuştur ki, insan denilen çok boyutlu varlık, yalnızca kendini ve işini düşünen tek boyutlu bir varlığa dönüşmüştür. Deyim yerindeyse, kendisine ve doğaya karşı yabancılaşmıştır.
İşte, karikatür sanatı da toplumsal doğum sancılarının çekildiği, yeni düşüncelerin, yeni devinimlerin başladığı bir dönemde, 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır.
Başlangıçta, sanayinin gelişmesiyle, sanatçılar yeni beliren kentsoylu sınıfının istemlerini yansıtan, onların duygularına seslenen impressionisme (izlenimcilik) ile işe başladılar. Tuvallerinde yapay bir süzme ışık kullanarak, doğayı, insanları ve tüm varlıkları bu saydam
perdenin sessiz, mutlu ve dingin görünümü altında resmettiler.
Artık sanatçılar, dış görünüşün altında yeni gerçekler aramaya başlamışlardı. İnsanın iç dünyasını, karamsarlıklarını, çelişkilerini, umutlarını ya da mutsuzluklarını tuvallerinde işlemeye başladılar. Gerilmiş yüz hatlarıyla, donuk bakışlarıyla, haykıran ağzıyla birşeyler anlatmak isteyen insanlar, hem de sıradan insanlar vardı artık resimlerde. Expressionisme (dışavurmacılık) başlıyordu artık...Ressam için bütün ustalık, insanın iç dünyasındaki bir anlık gerilimi hemen yakalayıp tuvaline aktarabilmekti.
Zamanla, tekniğin gelişmesiyle tuvalin yerini litografi denilen taşbaskıyla çoğaltılmış ve kâğıda basılmış resimler aldı. Böylece geleneksel tuval ressamlığı, yerini basılmış resimlere, dolayısı ile «afiş»e bırakıyordu.
Fotoğrafın bulunup yaygınlaşması, kitap ve gazetelerin çoğalmasıyla çok küçültülmüş birer afiş veya yazının yanında süsleyici öğe olarak «karikatür» kullanılmaya başlandı.
Karikatür, karikatür olarak yaklaşık yüzyıldır, kaynağını güncel ve evrensel her türlü konudan alan, tüm dünya insanlarının sorunlarını paylaşan, onları güldürürken düşündüren, düşündürürken eğiten belki de tek sanat dalıdır.
Kitlelerle kolay iletişim kurduğundan olacak, karikatür, daha çok günlük gazeteler ve dergilerde filizlendi ve kök saldı. Bu kök öyle gelişti ki her yıl, uluslararası düzeyde en az iki-üç karikatür yarışması yapılıyor. Bu yarışmalar, hem yeni sanatçıların boy göstermelerine olanak sağlıyor, hem de bir anlamda «kalite kontrolü» yapıyor.
Böyle yarışmalardan biri, geçen aylarda sonuçlandı.
Japonya'nın günlük Yomiuri gazetesi tarafından düzenlenen «Uluslararası 3. Yomiuri karikatür yarışması»...
Yarışma, konulu ve serbest olmak üzere iki ayrı dalda düzenlenmişti ve «Duvarlar» konusu saptanmıştı.Büyük ödülü, «Duvarlar» konusunda, Romanya'dan Mihail Stonescu, serbest konuda ise Sovyetler Birliği'nden Garif Basyrof aldılar.
Bu karışmaya katılan karikatüristlerimizden Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Ercan Akyol ve Atila Özer de üstün başarı ödülü kazandılar.
Ayrıca, Erdoğan Özer ve Kamil Masaracı'nın karikatürleri, albümün «başarılı görülenler» bölümünde yer alıyor (Masaracı Federal Almanya'dan katılmış).
Bu yarışmaya 52 ülkeden toplam 10053 karikatür yollanmış, bunların 7317'ü Japon'lara, 274O'ı diğer uluslara ait.
Albümde, iki birincilik ödülünün dışında 25 adet «üstün başarı» ödülü, 25 adet de «basan» ödülü kazanan yapıtlara yer verilmiş. Diğer sayfalarda ise, beğenilen ve basılmaya değer görülen karikatürlerin toplandığı «güzel işler» bölümü var. Bu bölümde de İbrahim Tuncay'ın bir yapıtı göze çarpıyor. Ayrıca bu sayfalarda Japon çocuk karikatürcülerinin işleri sergilenmiş.
Yani, birincilik ödüllerinin dışında toplam 50 adet sanatçı «övgüye değer» bulunmuş. Bunların içerisinde Türkiye'den beş sanatçının bulunması ayrıca ilginç...
Ülkemizde «sanatımıza ve kültürümüze sahip çıkmak» isteyen bazı sanat dergilerinin bu olaya niye sahip çıkmadıkları ise, yine ilginç bir konu olsa gerek.
Evet, karikatürcülerimizin bu denli ciddi bir yarışmada ilk on sıraya girebilmeleri, Türkiye'deki karikatür sanatının dünyadaki yerini belli etmesi açısından önemli bir ölçüdür.
Ne var ki, dünyadaki her türlü yarışmalarda göze çarpan öznellik (sübjektivite) olasılıkları bu yarışmada da söz konusu olabilir
Genellikle her yarışma nesnel ve tarafsız bir yaklaşımla düzenleniyorsa da, yarışmanın düzenlendiği ülkenin özel konumu, yarışmayı düzenleyen kuruluşun eğilimleri ve seçici kurulun değer yargıları değişik olabilmektedir.
Tüm bu etkenler yarışmalardaki ödül dağılımını üç aşağı-beş yukarı etkilese bile, «çok iyi» bir yapıta ödül verilmemesi söz konusu olamaz herhalde...
Konu bu açıdan ele alındığında, uluslararası yarışmalarda alınan ödüller daha bir anlam kazanmaktadır.
Albümdeki sunuş yazısında şöyle deniyor; «10.000 karikatürün yarışmaya katılmasıyla bu yarışma, adeta bir «Uluslararası Karikatür Olimpiyatı» haline geldi.»
Hemen insanın aklına uluslararası spor yarışmalarında aldığımız sonuçlar geliyor... Kazanılan başarılar -belki çok sık görülmediğinden olacak- bizi çok mutlandırıyor, sanki savaş kazanmış gibi oluyoruz, Yer-gök yerinden oynuyor, bir ödül de biz veriyoruz. İyi, güzel de karikatürcülerimizin başarıları karşısında ne yapıyoruz? Baksanıza, sanat dergilerimiz bile ilgilenmiyor.
Atatürk'ün deyimiyle, «uzun uğraşılar sonunda alnında ışığı ilk hisseden insan» olan sanatçılarımıza ve özellikle karikatürcülerimize ne verdik bugüne kadar, ilgisizlikten başka... Belki de karikatürcülerimizin başarılarının asıl nedeni budur...
Japonya'da ise karikatürün ayrı ve seçkin bir yeri var. Bunu, albümdeki şu satırlardan anlamak mümkün: «Karikatür, herkesin anlayabildiği 'çağdaş uluslararası bir dil'dir. Karikatürün bir sayfa kâğıt üzerindeki yoğunlaşmış bildirisi, akıllıca yergisi ve gülmeceli anlatımı ırk, ulus, cinsiyet ve yaş ayrımına bakmaksızın tüm insanların duygularına seslenecek ve onları rahatlatacaktır.»
Karikatür olayına bu denli geniş bir perspektiften bakabilmek, geniş bir hoşgörü ve sağlıklı bir yaklaşımın göstergesidir. Sanırız bunun sonucu olarak da gerçekten iyi olan karikatüre ödül verilmiş.
Albümde en çok yer verilen ve ödüllendirilen karikatürcüler, başta Japonlar olmak üzere, Sovyet, Türk, Macar, Romen ve Yugoslav karikatürcüleri idi.
En fazla ödülün Japon karikatürcüleri tarafından alınmasında en büyük etken, yarışmanın aynı ülkede düzenlenmiş olması ve katılım oranının yüksek olmasıdır kuşkusuz. Genellikle Japon karikatürleri albümün sonlarında toplanmış, sanki biraz daha acemi olduklarını kabul ediyorlar gibi... Göze batan diğer bir önemli özellik, zekâ oyunlarında kullanılan parça parça resimlerden birleştirilip büyük bir resim yapmaya yarayan bir tür oyuncağın Japon sanatçılar tarafından çok kullanılmış olması... Demek ki oyuncak sanayi karikatüre bile girebiliyor.
«Duvarlar» konusuna en sağlıklı yaklaşımı Sovyet, Macar, Türk ve Bulgar karikatürcüleri gösterebilmişler. Ayaklan yere basan, ilginç ve düşündürücü espriler yakalamışlar.
Diğer sanatçılar, özellikle Amerikalı ve İngiliz karikatürcüler yalnızca eğlendirmeyi amaçlayan, insanı başka dünyalara götüren karikatürler yapmışlar. Alışılagelmiş Robinson ve ıssız ada konuları Amerikan karikatürlerinde kendini hemen belli ediyor.
Konuların seçimindeki bu ayrımlardan başka, biçimlerdeki teknik ve estetik görüntü olarak da ayrılıyor sanatçılar. Adeta ülkelerindeki uygulama farklılıkları karikatürlerindeki çizgi karakterlerine bile yansımış. Örneğin, Sovyet ve Bulgar karikatürcüleri çok işçilikli karikatürler yaparken, Kuzey ve Güney Amerikalı sanatçılar az işçilikli ve tek çizgiye dayanan anlatım biçimini yeğlemişler...