hastane-001
1957 yılında İstanbul'da doğan Faruk Çağla resim çizmeye üç, dört yaşlarındayken başladı.

İlk resim derslerini evrak memuru olması nedeniyle eve sürekli kağıt getiren ve iyi resim çizen babasından aldı.

Dört yaşlarındayken resim çizme ilhamını gökyüzünden alan Çağla, sürekli olarak bulutları izler, bulutların şekilden şekile giren manzaraları içinde çeşitli yüzler, hayvanlar, figürler keşfeder ve bunları kağıda dökerdi.

Daha sonra 6 yaşlarındayken okula gitmeden okuma yazma öğrenen Çağla, çizgi romanlardaki ata binme, koşma, gülme, kavga etme sahnelerini başarıyla çizmeye başladı.

Çok okumak ve çizmekten gözleri erken yaşta bozulan Çağla Ortaköy Burak Reis ilk okulunda 4.sınıfta okurken gözlük derecesi 2,5 numara miyop olmuştu.yzde-79-rapor-n

Ortaköy Gazi Osmanpaşa ortaokulunda okurken, bebekken geçirdiği kemik iltihaplanmasının zararının 13 yaşlarında ortaya çıkması nedeniyle bir ayağında eğrilik ve buna bağlı olarak kısalık meydana gelen Faruk Çağla ilk ortopedi ameliyatını 1970 yılında oldu. Bu operasyonla kesin şifa bulamayan ve kesin tedavi için ilerleyen yıllarda yeni operasyonlar olması tavsiye edilen Çağla buluğ çağlarına bir ayağı aksayan bir genç olarak girmenin burukluğunu yaşarken tahsiline ve resim çizmeye devam etti.

1973 yılında Ortaköy'deki Kabataş Erkek Lisesinde okurken Cumhuriyet'in 50 Yılı afiş yarışmasında 2.lik ödülüne layık görülen Faruk Çağla, yine o yıllarda İngilizce dersi sırasında hocasını dinlerken ders kitabına resim karaladığı için dayak yediğini eğitim sisteminde resim sanatına verilen değer konulu sohbetlerinde acı ama gülünç bir anı olarak anlatır.

Lise yıllarında yaz tatillerinde Cağaloğlu semtindeki matbaalara ve tabelacılara babası tarafından "eti senin, kemiği benim" denilerek çırak olarak bırakılan Faruk Çağla, ilk alaylı meslek tecrübelerini bu hayat okulundan geleneksel "usta çırak eğitimi ve terbiyesi" çerçevesinde almış oldu.

Öğrenmiş olduğu Tabelacılık ve Matbaa Ressamlığı (Grafikerlik) ona tüm lise ve üniversite hayatı boyunca önemli bir maddi destek sağlayacaktı.

Nitekim, 1975 yılında Beşiktaş'ta Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nun grafik bölümüne giren Çağla daha öğrenciyken Manisa Belediyesi Amblem yarışmasında 3. lük ödülü aldı. Lise ve Üniversite yıllarında hem çalışıp hem okuyan Faruk Çağla, memur olan babasından okul harçlığı almadan okumuş olmanın gururunu yaşarken kısalığı 6 cm. i bulan sakat ayağının verdiği bedensel ve ruhsal acıları da yaşıyordu.

1980 yılında eski adıyla Tatbiki, şimdiki adıyla Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olan okulunu bitirdiği zaman, bir çok arkadaşı hayatlarına yön verecek evlilik, akademik kariyer, ticaret hayatına başlangıç gibi önemli kararlara yönelirken, Çağla sakat ayağının düzelmesi için yeni bir ameliyat oldu.

Bu ameliyatta yetersiz platin çubuklar kullanılması ve ameliyat sonrasında alçının kırılması nedeniyle kemikler yanlış yerlerden kaynayarak 6 cm olan kısalık 10 cm. e yükseldi.

Eskiden bastonsuz olarak fakat topallayarak yürüyen Çağla, bu talihsiz işlemden sonra iki bastonla yürümeye mahkum hale geldi.

Bu olay onu derinden sarstı. İstanbul ve Ankara'daki tüm tıp fakültelerine başvurdu, Isparta Eğridir Kemik hastanesi'ne gitti, Fransa'ya, İngiltere'ye, Almanya'ya mektuplar yazdı, röntgen filmlerini yolladı.

Elde ettiği sonuç, olabilecek en şanssız operasyonlar geçirdiği ve düzelmek için en az 3-4 operasyona daha ihtiyaç olduğu, yaranın uzun müddet açık kalacağı ve bu nedenle bu operasyonların yüzde yüz hijyen bir hastanede enfeksiyon kapma riskinin sıfır olduğu çok ileri ve modern tıbbın olduğu ortamlarda olması gerektiği şeklindeydi.

Derdine derman aramak için gitmediği doktor, çalmadığı hastane kapısı kalmayan Faruk Çağla, çift koltuk değneği ile ulaşım araçlarına binemiyor, inemiyor, otobüs biletini ağzında tutarak görevlilere veriyordu. Bir çok özel doktorun muayenehanesi asansörsüz binalarda olduğu için sakat ayağı ile doktorun bulunduğu semte ulaşmakta zorluk çekerken, semte ulaştıktan sonra bir de doktorun bulunduğu muayenehaneye de merdiven ile çıkmakta zorluk çekiyordu.img183

KAYBEDİLMEK ÜZERE OLAN BİR AYAK ve KAZANILAN BİR SANAT (BASTON ve KALEMİN İNANILMAZ MÜCADELESİ)

Türkiye'de sakatların veya engellilerin ya da özürlülerin tek başına kaldığında hareketsiz kalmaya mahkum ve mecbur edildiğini, sosyal hayatı ve iş yaşamını bir kenara bırakın, doktora gitmek gibi bir hayati ihtiyaç ortaya çıktığında bile bir yürüme engellisinin ancak bir akrabası yardımıyla doktora götürülebileceğini, ulaşımın, sokakların, binaların yürüme engellilere hiç de uygun olmadığını, aslında toplumun ve kamu zihniyetinin de buna hiç uygun olmadığını gören Faruk Çağla, çektiği maddi ve manevi acıları çizgi yoluyla topluma iletme, bildirme, şikayet etme ve düşündürme kararı aldı.

Bu nedenle 1980 yılında bitirmiş olduğu Güzel Sanatlar Fakültesinde "SAKATLAR" adlı ilk karikatür sergisini açtı. Bu sergi basında ve toplumun vicdanında büyük yankı uyandırdı.

Üniversite Dekanı Prof. Mustafa Aslıer, serginin açılış konuşmasında "Faruk Çağla ayağını kaybetti ama elini kazandı" dedi.

Ama Faruk Çağla, ayağını kaybettiğine inanmıyordu. Ayağını tekrar kazanmak umuduyla çiziyordu.

Büyük karikatürcü Tan Oral; Faruk Çağla'nın ayağını tekrar kazanacağını 1984 yılında Faruk Çağla'nın karikatür kitabındaki Önsöz kısmında şöyle anlattı;

"Başarısız bir ameliyat sonrası sakat kalan bacağına yürürken destek olan bastonu, Faruk Çağla'nın duyduğu acı ve öfke karşısında çaresiz kalıyordu. Ama Çağla o bastonu kalemle değiştirmeyi başardı. Şimdi hem gidiyor hem çiziyor.

Ve iyi çiziyor. Mizah biraz da kişioğlunun kolay geçemediği engeller karşısında yılmayışının, yenilmeyişinin Öyküsü değil midir? Başından beri Çağlanın karikatürleri, içe sindirilmeyen bir kaderin öyküsünü çizgilediği kadar, o kadere başkaldırmanın ve onu değiştirmenin meşru bir aracını da oluşturmuş gibidir. Onun mizahının ilginçliği ve özgün niteliği işte bu meşru nedenden kaynaklanıyor olmalı Burada Çağla'nın önceden grafik eğitimi almış olması da onun işini kolaylaştıran bir başka etmen. Karikatürün öte adı da grafik-mizah değil mi zaten?

Faruk Çağla başlangıçta ne kadar zor ve yavaş yürüyebiliyorsa bir o kadar da kolay ve hızlı çiziyordu.

Sergiler ve ödüller peşpeşe gelmeye başladı. Bir yıl İçinde üç sergi, dört ödül.. Onun karikatürlerinde görülen İçtenlik ve duyarlık, onlara bir kişisel serüveni anlatmanın da ötesinde işlevler yüklüyor, toplumsal bir boyut getiriyordu. "Halk Sağlığı" konulu karikatür yarışmasında kazanılan "Büyük ödül" anlamlı bir örnek oluşturuyordu.sitesag

Çizgilerini yurt içinde ve dışında sergilemeyi sürdüren Çağla bu sergilerden de sağladığı parasal desteklerle yeni bir ameliyat daha geçiriyor. Ve onu karikatür çizmek zorunda bırakan sakatlığın üstüne yine karikatürle varıp, yok ediyor.

Bugün bastonu atan Faruk Çağla'nın elinde değerli bir kalem kaldı. Başkalarının öfkelerine ve acılarına karşı da duyarlı ve deneyli bir kalem.

Kitapta toplanan karikatürler, bu ilginç ve nefes kesen Öykünün, baston ve kalemin Öyküsünün tanığı olan çizgilerden oluşuyor."

Bütün sanat eleştirmenleri, gazeteciler; "Faruk Çağla zevkinden değil, canının acısından çiziyor, keyfinden çizmiyor, can havliyle çiziyor" şeklinde yazdılar.

Usta gazeteci Haluk Şahin, 1989 yılında Güneş Gazetesi'nde şunları yazdı;

"Faruk Çağla ödüller almış, sergiler açmış başarılı bir karikatürist. Ben bu karikatür işinden biraz anladığımı vehmederim: Bakıyorum çizgileri yalın, esprileri dozunda, konuları çağdaş... Evrensel düzeyi yakalamış genç bir sanatçı. Faruk Çağla'da iş var.Faruk Çağla aynı zamanda bir sakat. Faruk Çağla sakat demiyorum, "bir sakat" diyorum, çünkü arada büyük fark var.

Faruk Çağla sakatlığını saklamıyor; sakatların insanca yaşam sürebilmesi için çaba gösteriyor.

Faruk Çağla sakatların toplumsal trajedisini karikatürlerinde de ele alıyor. Yüksek merdivenlerin tepesine oturtulmuş ortopedi kliniğine nasıl çıkacağını düşünen sakatın şaşkın bakışında, toplumumuzun sakatlara yaklaşımının tüm ipuçları yer almakta..."

(bakınız; http://www.farukcagla.com/makale2.htm)

Dünyada ENGELLİ KONUSUNU ÇİZEN İLK ve TEK ENGELLİ ÇİZER;

Dünyada kendisi engelli olup da engellilerin sorunlarını çizen ilk ve tek çizer olarak sanat tarihine geçen Faruk Çağla için "sakatlığını kullanarak şöhret oluyor" diyenler de oldu.

Eskiden ailesinden harçlık almadan okuyan, duvar boyunda tabelaları kesip biçip çakıp ekmeğini çıkartan Faruk Çağla, gençliğinin en güzel yıllarında engelli hale gelip koltuk değneklerine bağımlı olup evde tüketici olarak oturmaya mahkum olunca kendisini okumaya ve çizmeye verdi. Eskiden 5 metre tabela boyayan Çağla şimdi bir mektup kağıdı büyüklüğündeki alana oturduğu yerde karikatür çizip boyamaya başladı. Bir mektup kağıdı kadar küçük bir alan içinde bir kitap dolusu mesajı vermiş olmanın hazzını yaşadı.

Bu haz onu bir tasavvuf dervişi gibi, sakatlığına şükreder noktasına getirdi.

Artık çizgiyle mesaj verme ustası haline gelen Çağla, karikatür konularını sadece sakatlarla sınırlı tutma noktasını aşarak her sanatçı gibi ilgisini çeken ve insanlığı ilgilendiren diğer konularda da söyleyecek sözü, haykıracak çığlığı olduğunu çizgileriyle anlatmaya başladı.

Bu çığlıkları başarıyla görsel mesaj haline dönüştüren Çağla; Türkiye'deki bir çok karikatür yarışmasında birincilik ödülleri, büyük ödüller kazanmaya başladı. Başarıları arttıkça çeşitli gazete ve dergilerden teklifler aldı, oralarda çizmeye başladı.

Şerrin, hayra dönüştüğüne bizzat kendi hayatında tanık oldu. Hayra dönüşmeler devam ediyordu. Azmin elinden hiçbir şey kurtulmuyordu...

1982 yılında Almanya'daki bir karikatür yarışmasında Dünya Dördüncüsü oldu ve Almanya'ya davet edildi.

Almanya'da sergiler açtı. Kazandığı parayla ameliyat oldu ve yurda döndü... Almanya'daki engelli sorunlarını yakından inceledi ve sosyal devlet kavramının ne olduğunu gördü. Engelli için özel yollar, özel binalar, özel araçlar, özel telefon kulübelerini gördü. Engelli Alman vatandaşlarının kültür seviyelerine ve hak arama metotlarına, Alman demokrasisine hayran oldu. Alman sivil toplum kuruluşları da Çağla'nın hassasiyetine ve sanatına hayran oldular. Onlar da Türkiye'nin engelli konusundaki yaklaşımını öğrenmiş oldular. Bir Türk karikatür sanatçısının dünyaya ve olaylara bakış açısına tanık oldular. Ona master (usta) dediler, sergi ve konferans imkanı sağladılar.

Faruk Çağla; Almanya'da yaşayan ünlü romancı merhum Fakir Baykurt ile tanıştı. İşte Fakir Baykurt'un 1985 yılında Faruk Çağla için yazdıkları;

"Evet, Faruk Çağla ile Heidelberg ve Mannheim şehirlerinde tanıştım. Açtığı sergilerde konuşmalar yaptım. Geçirmesi gereken iki ameliyat için dayanışma olsun diye Alman kültür kurumlarında ya da kitapevlerinde yapıtlarımdan parçalar okudum. Bu sırada biribirimizi yakından tanıdık. Aynı evde konuk olduk, aynı odada yattık. Anlayabildiğim kadarıyla, yeni kuşak sanatçılarımızın kendini iyi yetiş­tirmiş seçkin temsilcilerin den biridir o. Sanatın kuram ve uygulaması üstüne bilgi ve deneyleri, şaşılacak dere­cede çoktur. Onun beni asıl etkileyen yanı, çektiği bunca çileye karşın, yaşama sevinci dolu bir insan olmasıdır. Sakatlığın acısı, ve belki geçireceği ameliyatlardan duydu­ğu korku, zaman zaman kafasını burgu gibi oyup durduğu halde, gülmeyi, çevresini güldürmeyi bir an olsun boşlamıyordu. Kahkahalarla gülemediği zamanlarda bıyık altından gülüyordu. Dünyaya böyle gülerek bakıyordu genellikle. Onun, sakatlığı giderildikten sonra çizecekleriyle, önümüze hem renkli, hem siyah beyaz, pırıl pırıl, taptaze bir dün­ya serilecektir. Buna candan gönülden inanıyorum.

Acıları duyurması bir başarıdır sanatçının, tıpkı sevinçleri duyurması gibi. Ama kendi özyaşamsal acılarını sürgit anlatmakla insan sanatçı olabilir mi? İlk yapıt­larda nerdeyse kaçınılmaz olan bu yöneliş, belirli bir süre sonra yerini öteki in­sanların acılarına, sevinçle­rine bırakmalıdır. Kepçeyi sürekli öz yaşamına daldıran sanatçılar, çorbayı yeterinden çok sulandırmış aşçılara benzerler... Ama bence Faruk Çağla, kendi acılarını başka insanların acılarına bağlayabilmiştir. Bir kişinin halinden insanlığın haline geçe­bilmiştir. Bu,çok zor elde edilebilen bir başarıdır. Bunu sağlayan sanatçı artık bulunduğu yerde kalamaz.

Bütün büyük sanatçılarda olduğu gibi Faruk Çağla'nın da kendine göre bir biçemi (üslûbu),daha doğrusu özel denilebilecek çizgileri var. Kimi zaman tuğla tuğla, biriket biriket örülüyor onun yapıtları. İşte yaban elde çalışma konusu, Almanya'daki işçilerimiz. İki el arasında bir işçi. Bu ellerin ikisi de,"Hayır! Artık yeter!" anlamına kalkmış. Biri ardından itiyor, yani kovuyor, öbürü önünü kesiyor, yani "Gelme!" diyor. İşçinin elinde İngiliz anahtarı, koltuğunda ekmek. Bir ileri, bir geri gidip geliyor. Bocalıyor da diyebilirsiniz buna. Konu bu kadar açık. Başka çizerler ve yazarlar da işledi. Faruk, bir tek bununla bir kitaplık mesaj koyuyor ortaya."

(bakınız; http://www.farukcagla.com/makale1.htm)

Faruk Çağla; 1985 yılında bir kez daha gitti, bu kez 2 yıl kaldı ve 3 ameliyat daha geçirdi. 1987 yılında tekerlekli sandalye ile döndü.

6 ay çift baston ile, 6 ay tek baston ile yürüdü. Bir yılın sonunda bastonsuz yürümeye başladı.

1988 yılından 2005 yılına kadar bastonsuz yürüyebilen Faruk Çağla, bu yıllar içinde sakatlığını unutarak sağlam bir insan gibi yaşadı. Evlendi, yuva kurdu, evlat sahibi oldu, gazetelerde karikatürcü olarak, reklam ajanslarında grafiker ve sanat yönetmeni olarak çalıştı.

Daha bir çok ödüller kazandı, sergiler açtı.

2005 yılından sonra o güne kadar toplam 7 ameliyat geçiren bacağı artık ağırlaşan bedenini çekemez duruma geldi.

Engelli kartı sahibi ve engellilik oranı % 79 olan Faruk Çağla, uzun yol yürüyememekte, kısa mesafeleri ise ancak baston yardımıyla yürüyebilmektedir. Toplu taşıma araçlarını kullanamamaktadır, tek ulaşım aracı olarak engelli kayıtlı otomobilini kullanabilmektedir. Akaryakıt fiyatlarının motorize sakatlar için %50 ucuz olmasını ve özel veya kamu otoparklarının saat limiti olmadan ücretsiz olmasını önermektedir. Engelli yurttaşlarımızın tüm duygularını paylaşan Faruk Çağla, engelli kişilerin sorunlarına çözüm getiren her projeyi gönülden desteklemektedir.

FARUK ÇAĞLA’NIN SON YILLARINDAKİ FAALİYETLERİ

2009-2012 yılları arasında Kadir Has Üniversitesi Selimpaşa MYO'da ve Kavram Meslek Yüksekokulu'nda kadrosuz ders saat ücretli olarak grafik tasarım dersleri verdi.

2012 yılında Adalet Bakanlığı bünyesinde “Grafik Tasarım, Reklamcılık ve Fikri Sınai Haklar Uzmanı” olarak bilirkişiliğe kabul edildi ve hukukla profesyonel olarak yakından ilgilenmeye başladı.

Aynı yıl grafikerlerin dayanışma içine girmesi ve tek çatı altında toplanarak mesleki birlik sağlanması ve mesleki sorunların çözülmesi amacıyla yakın arkadaşlarıyla T.G.D.D. (Tüm Grafikerler Dayanışma Derneği)’ni kurdu.

Faruk Çağla, 2015 yılında çalışmadan girdiği ALES sınavını tek seferde geçerek kadrolu akademisyen olma şansını elde etti.

2016 yılında Beykent, 2017-2020 yılları arasında ise İstanbul AREL Üniversitesi'nde grafik tasarım dersleri verdi.

2018 yılında Arel Üniversitesi Grafik Tasarımı programında yüksek lisans tezini kendisi gibi grafik tasarımcı, karikatürist ve öğretim üyesi olan merhum arkadaşı Necati Abacı’nın hayatı ve eserleri üzerine tamamladı. Aynı yıl YÖKDİL İngilizce sınavını çalışmadan geçti ve 2019 yılında Grafik Tasarımı Sanatta Yeterlik (Doktora) programına başladı.

2020 yılına kadar 1000 adedin üstünde bilirkişi raporu yazdı. Grafik tasarımcılık, mesleki sorunlar ve çözüm önerileriyle ilgili internet üzerinde binlerce yazı yazdı.

Grafik hocası olmak isteyen piyasa tecrübesi olan üstatlara ALES, YDS ve yüksek lisans gibi engeller çıkartılmasını doğru bulmadı. Kendisi bu engelleri geçtikten sonra da bu görüşü değişmedi.

2020 yılına geldiğinde eserlerinin kendisinden izinsiz kullanılmasıyla ilgili açılan davaların sayısı 25 adedin üzerindeydi. 8 yıl TGDD yönetim kurulu başkanlığı görevini sürdürdü.

15 yıldır süregelen yürüme problemini bitiren son ameliyatını 2020’nin Mart ayında oldu. Şaşırtıcı derecede başarılı geçen operasyon sonrası 2020 temmuz ayı itibariyle 30 yıl önce Almanya’dan geldiği gibi bastonsuz yürüyebilir hale geldi.

Covid yasaklarında evde kaldığı sürede doktora tezini bitirme noktasına geldi fakat “Dr.” Unvanını alabilmek için yönetmelik gereği 2021 yılını beklemesi gerekiyordu.

60 yaşından sonra akademik kariyer yaparak 70 yaşına gelmeden profesör olmak en büyük hayaliydi. Doktorasını bitirdikten sonra grafik dalında onlarca kitap yazmak istiyordu.

2020’nin ağustos ayında kronik rahatsızlıkları olan risk grubundaki bir kişi olmasına rağmen yeterince tedbirli davranmayarak koronavirüse yakalandı. 27 Ağustos 2020 tarihinde 63 yaşındayken Büyükçekmece Mimar Sinan Devlet Hastanesi’nin yoğun bakım servisinde hayata gözlerini kapadı.

Vefat edinceye kadar meslektaşı olarak yetiştirdiği 27 yaşındaki oğlu Erdem Çağla ile birlikte mutlu ve huzur içinde yaşadı. Oğlundan hiç ayrılmadı…

Ayağını kullanamadan genç sayılabilecek bir yaşta sonsuzluğa uğurlandı…

Faruk ÇAĞLA’nın sanat yaşamı; mücadeleci bir ruhun, azim ve tutkunun, nefes kesen öyküsüdür.

Anısı, yaşantısı ve azimli hayat mücadelesi başkalarının yoluna ışık olsun.

Ruhu şad, mekanı cennet olsun.

ayhan-metin_faruk-cagla