
İnsanımızdan umutluyum,
çünkü sanatçımızdan umutluyum
16 Aralık 1983.
SÖYLEŞİ / Somut Dergisi
Röportaj: SEMRA DOBRUCALI
- Çizmek bir eylem şekli, yani bir yöntem. Yönteminin yaşamın üzerindeki etkisini açıklar mısın?
- Sanat eğitimi ile ilgili bir okuldan mezun olmuş her insan okul öncesi yaşlarda sanatla ilgilenmiştir. Benim çizgi ile tanışmam da böyle oldu. Babam eve getirdiği beyaz kağıtlar üzerine resim yapardı, ben de ona özenerek çizdiklerine benzetmeye çalışırdım. Böylece atın kulakları kısa, zürafanın boynunun çok uzun olduğunu çizerek öğrendim. Dünyayı çizerek kavrıyordum yani. Sonra okul yılları geldi. Zararlı dediğimiz çizgi romanların çizgilerine öykünerek bozuk da olsa, insan anatomisini bu kitaplarda tanıdım. Sonra Güzel Sanatlar Fakültesi'ndeki eğitim girdi yaşamıma. Bu kez grafik sanatlarla tanıştım. Disiplin denilen olayın insan yaşamında olduğu kadar "Sanat"ta da önemli olduğunu kavradım. Tam yaşamımı grafikçi olarak kazanmaya hazırlanıyordum ki bildiğin sakatlık olayı çıktı ortaya.- Evet tam anlamıyla bir olay, istersen biraz açalım...
- Küçük yaşlarda geçirdiğim bir kemik hastalığı nedeniyle sol ayağımın kemiği güçsüz kalmış, öğrencilik yıllarımda futbol oynadım. Bu yüzden olacak sanırım, sol ayağım zaman içersinde sürekli eğiliyor, kısalıyordu. Bu duruma son vermek amacıyla 1980 yılında bir ameliyat oldum. Ameliyat sonrası bir yıl düzelme umuduyla bekledikten sonra acı gerçeği öğrendim. Hesapta olmayan bir sürü yanlışlık ve ihmal: Sonunda sakat kalmıştım. Ancak koltuk değneği yardımı ile yürüyecektim. Herkes bana "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oldun" diyordu. Birden bire hareket yeteneğim kısıtlanmış, ulaşım araçları ile yolculuk edemez ve evden başkalarının yardımı olmadan çıkamaz olmuştum. Bir işe girip çalışamıyordum.
Bu arada Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan "resmi eliyle çiziyor ayağıyla değil" diye "çalışabilir" raporu verilince evde "çalışmaya" başladım. Duyduklarımı, hissettiklerimi, nasıl en iyi yansıtırım diye düşünürken, en yalın ve en etkili anlatım aracının karikatür olduğuna karar verdim. Böylece "Sakatlar" sergisi ve dizisi doğdu, ilk karikatürümü 1981 yılında çizdim. Sakatlık yaşamımda hangi sıkıntıları duyuyorsam, ya da diğer sakat insanların sorunlarının neler olabileceğini hissedebiliyorsam onları çizmeye çalıştım. Espri bulmakta hiç zorluk çekmedim. Çünkü olayları zaten yaşıyordum. Biçim olarak da aldığım disiplinli grafik eğitiminin çok yardımı oldu. 1982 yılının Nisan ayında ilk sergim olan "Sakatlar"ı Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde açtım. Sergi insanlarımıza ilginç geldi sanıyorum.. Hatta "ayağımı kaybedip elimi kazandığımı" söyleyenler de oldu. Hem sakat olup, hem de sakatlar konusunda çizmem nedeniyle olacak adımız "sakat karikatürcü "ye çıktı Sakatlığımı kullandığımı iddia edenler de oldu. Bunun böyle olmasını gerçekten istemezdim. Şimdi ise sadece "karikatürcü" olmaya çalışıyorum.
- Genellikle "güncel" var konularında. Konularda yoğunlaştırdığın ise "sakat" insanın dünyası. "Sakat'ın mücadelesini çizgilerinde olduğu gibi bildiğim kadarıyla tüm yaşamında "yaşama hakkının" varlığını yasallaştıran bir görünüm içersindesin. Sağlıklı bir dünya istiyorsun. Çizgilerine yüklediğin umut, herkesin kullandığı banış güvercini değil. Bana çizgi yaşamının zaman zaman ameliyatlarla kesilen noktalarından bahseder misin?
-Evet güncel olanı işliyorum, ama şöyle: Eğer bir konu o gün için güncel değilse bile, benim için çizilmesi gerekliyse "güncel" olur. Ve bu güncel'i başkaları için de güncel hale getirmeye çalışıyorum. Örneğin ayağı sakat bir yurttaş hastanenin üst katındaki doktora çıkacaksa ve asansör çalışmadığı için yürüyerek çıkıyorsa, otobüslerde sakat yurttaşlara değil de genç hanımlara yer verme alışkanlığımız varsa, ya da hepsinden önemlisi, önce sakat bırakıyor sonra tedavi etmeye uğraşıyorsak, bunlar bence güncelliğini hiç yitirmeyen konular. Korkarım daha da yitirmeyeceğe benziyor.
Rahatsızlığımın çizmeyi etkileyip etkilemediğine gelince yatakta yatarken bile çizmeyi bırakmadım. Çizmek bir konuşma aracı haline gelmişti benim için. Bunu deneylerle saptadım. Normal olarak karşılıkla konuşma içersinde algılatamadığımız ya da kabul ettiremediğiniz bir düşünceyi mizah ve eleştiri yüklü bir çizgiyle anlattınız mı daha kolay kabul ediliyor ve etkisi unutulmuyor.
-Ya Almanya serüvenin?
-Almanya serüvenime gelince, tam bir rastlantılar zinciri halinde gelişti. Bir gün gazetede çok değişik bir teşekkür ilanı okudum. Almanya'daki bir Türk işçisi kendisini orada tedavi eden bir Türk doktoru kendi diliyle ballandıra ballandıra anlatıyor. Ve ona teşekkür ediyordu. O ilan sayesinde doktorla temas kurdum. Ve beni tedavi edebileceğini öğrendim. Ayrıca teşekkür ilanlarının bu denli yararlı olabileceğini de sanmıyordum o ana kadar. Bu arada Türkiye'de dört sergi açmıştım. Ve yurt dışında sergi açmayı da düşünmüyor değildim. Almanya'daki bir arkadaşıma yaptığım işlerden örnekler yolladım, bana galeri bulmasını söyledim. Evangelische Akademi adlı bir kuruluş beni sergi açmak için davet edince Almanya serüvenim başlamış oldu.
-Almanya'daki sergin nasıl karşılandı: Almanların karikatüre yaklaşımı nasıl?..
-Sanıyorum, gerek "Akademi" yöneticileri, gerekse izleyiciler 66 karikatür 20 grafik resimle karşılaşacaklarını beklemiyorlardı. Resimler Akademi'nin hem konferans salonunu hem de sergi salonunu doldurdu. Akademi yöneticileri; -sanıyorum dinsel kökenli bir akademi olduğu için- çok yardımsever ve sorumluluk duyguları çok gelişmiş kişilerdi. Almanya'da ameliyat olabilmem için galeri kirası, satıştan komisyon ve kokteyl giderleri gibi bir istekte bulunmadılar. Kalacağım bir oda ve yemek pişirebileceğim bir mutfak bile verdiler. "Geleneksel Türk konukseverliğini" orada gördüm. Serginin açılış saatinde iki galeri yöneticisi, konferans salonunda, izleyicilere sergi hakkında uzun uzun görüşlerini bildirdiler. Beni kürsüye davet ettiler. Bu olup biten şeyler karşısında ben de şaşıyordum. Davetliler resim alır gibi karikatür satın alıyorlardı, özellikle "nötron" ile ilgili karikatür Almanya'nın özel konumundan dolayı olsa gerek büyük ilgi gördü. İzlediğim kadarıyla ikinci büyük ilgiyi "özgürlük" konusunu işleyen karikatürler gördü. Almanya gibi demokratik bir ülkede bu özgürlük tutkusu doğrusu beni hem mutlu etti hem de düşündürdü.
Sakatlarla ilgili karikatürlerle fazla ilgilenmediler. Sanıyorum bunun nedeni Türkiye'de sakatlar için sorun olan şeylerin tamamının orada hemen hemen yok gibi olmasıydı. Tren istasyonunda tekerlekli iskemleli sakatlar için yapılmış kapısız, geniş telefon kulübeleri vardı. Sağırlar için sesi yüksek veren telefonlar konmuştu. Toplu ulaşım araçlarında sakatlar için işaretlenmiş özel koltuklar vardı. Fakat işin ilginç yanı caddelerde çok az sakat insan görebiliyordum. Benim serginin ayrıntılı haberi Almanya'nın çok satan Türk gazetelerinden birinde ayrıntılı olarak verildiyse de hiç bir Türk vatandaşı sergiyi izlemeye gelmedi. Bu da işin diğer bir düşündürücü yanı...
Bir aylık bir süre içinde gözlemleyebildiğim kadarıyla izlenimlerim bu kadar. Diğer galerilerini gezme ve Alman basınını izleme olanağım olmadı. Sergiyle ilgili bir yazı bir Alman gazetesinde çıkmış, onu bana yolladılar. Sergi devam ederken ben kendi olanaklarımla ameliyata yattım ve ışık hızı ile ilk ameliyatımı olup, on gün sonra ayağımın üzerine basarak Türkiye'ye geldim. Masrafı karşılayamadığım için diğer iki ameliyatı gerçekleştiremedim.
-Çok söylendi çok yazıldı: Çizerek gereklilik ölçüsünde dahi olsa yaşamını sürdürebiliyor musun?
-Karikatür çizerek yaşamı kazanabilmek sadece günlük gazetelerde kadrolu olarak çalışmakla mümkündür. Bunun dışında tinsel bir doyum" ve "cep harçlığı" sağlayabilir insana. Ama bu yolda sabır ve azimle yürürseniz belki daha olgunlaştığınız zaman bir gazetede kadrolu çalışabilirsiniz. Bir de bunun dışında başka bir yol var; yine görsel sanatlarla ilgili bir |işte çalışacaksınız, parayı oradan kazanacaksınız, karikatürü spor olarak yapacaksınız. Şimdilik görebildiğim böyle, ileride ne olur bilmem. Ama ailemle birlikte yaşamıyor olsaydım, konut, yiyecek sorunu filan olsaydı herhalde kötü olurdu.
- Kuşağını nasıl değerlendiriyorsun?
- Karikatürcüler kuşağı denilince aklıma hep karate sporundaki kuşaklar geliyor. Hep beyaz kuşak gençlerin, siyah kuşak yaşlıların hakkıymış gibi geliyor. Bence "genç kuşak" denilen, yaşları genç karikatürcüler içinde günlük gazetelerde her gün çizebilme "olgunluğu" gösteren ve uluslararası yarışmalarda sisini duyurabilenler olduğu gibi, bir de bunun tam aksine "beyaz kuşağa" razı olan kuşak atlamak istemeyenler de var. Gençler için esas sorun, yarışmalar dışında boy gösterecekleri yayın organlarının yetersiz sayıda olması... Daha geniş bir kitlenin önünde sınav verme olanaklarının olmaması...
- Yani umutlarıyla zaaflarıyla 1980'ler insanı ; sence bir mutlaklık mıdır?
- Yaşam sürekli değişiyor, yıllar önce mutlak sanılan şeylerin yerini yeni mutlaklar alıyor, bunlarda giderek değişiyor. Bence yazgı denilen şey mutlak değildir ve yine insanların elindedir. Yeter ki o insanlara sanat ve sanatçılar ulaşabilsin. Sanatın ihmal edildiği yerde, sanatın yerini başka şeyler alır. Ben insanımızdan umutluyum çünkü sanatçımızdan umutluyum...
- Yokuşu 79'da çıktın. Nasıl değerlendiriyorsun Cağaloğlu'nu?..
- Bunu tek bir cümleyle söylemek istiyorum: Cağaloğlu yokuşu dik bir yokuş tırmanmak için nefes ve yürek istiyor, bir de sağlam bacak tabii... Ama her şeye karşın tırmanması da hayli zevkli...
- Önümüzdeki günlerde biri İstanbul diğeri Ankara olmak üzere iki ilimizde çalışmalarını sergiliyorsun. Bu konuda ne söylemek istersin?
- 16 Aralık'da Ankara Sanat Evi'nde, 19 Aralık'da İstanbul Taksim Sanat Galerisi'nde açacağım. Bu iki sergi 1 yıl içersinde açtığım altıncı ve yedinci kişisel sergi olacak... Aslında çok hızlı çalışamam. Ayrıca karikatürlerimde ince taramalar hakim olduğu için, karikatürü düşünmem, eskiz yapmam ve orijinale geçmem epey zaman alır. Ama sürekli evde oturduğum için, dışarıda başka iş yapamadığım için bütün günlerimi karikatür dolduruyor. Bu yüzden çizme eylemi üzerine fazlasıyla yoğunlaştırabiliyorum. Bu açacağım yeni sergilerde eski işler yok denilebilir. Zaten eski işlerimin çoğu Almanya'da bulunuyor. Almanya'da Frankfur'ta sergilenmek üzere bekliyor, İstanbul ve Ankara'daki yeni sergilerimde, son 4-5 aylık çalışmalarımın çizimleri yer alıyor. Bazıları Cumhuriyet'in Ciddiyet sayfası için çizdiklerim. Yayınlananlar ve yayınlanmayanlar var. Bazıları da uluslararası yarışmalar için çizdiğim karikatürler.
- Ülkemizde karikatür sergisi açma olayı ve sonuçlarından bahseder misin?
- Ülkemizde karikatür sergisi açmak (özellike) özel sanat galerilerinde pek rizikolu bir iş. Çünkü işin içersine galeri kirası ve bir sürü giderler giriyor. Karikatür, resim gibi alınan satılan bir meta olmadı henüz yurdumuzda. Batı ülkelerinde ise durumun daha farklı olduğunu gözlemledim. Ben bu yüzden karikatürlerimin kartpostallarını bastırdım. Ayrıca sergi tarihlerini yılbaşından önceki günlere denk getirdim. Amacım orijinal olarak pek satın alınamayan karikatürün kartpostal olarak tüketilmesi. Böylece zorunlu giderlerimi ancak karşılayabiliyorum. Bu işin kültürel yanı da var ayrıca. Belirli kutlama günlerinde kartpostal olarak karikatür gönderilince olayın boyutu daha da genişliyor. Mizah yüklü mesajı olan, estetik açıdan belli bir değere sahip kartpostal oluşuyor. Kartpostal gönderen de, alan da bir kültürel birlik içersinde bulunuyor. Ayrıca aralarında farklı bir iletişim mekanizması kurulmuş oluyor.
- Kısa vadede karikatür konusunda yapmayı planladığın şeyler nelerdir? Açıklar mısın?
- Esasen amacım gelişen baskı çoğaltma teknikleri yardımıyla karikatürlerimi orijinal boyutlarında bastırmak ve çoğaltmak. Yani, duvara, resim yerine karikatür astırmak istiyorum. Şimdilik bunu sadece gelişmiş fotokopi aletleri sayesinde yapabileceğimi düşünüyorum. Renkli karikatürler için yeni gelişen renkli fotokopi sisteminin, bu olaya katkısı olacağını sanıyorum. Ofset baskı tekniği kullanılarak bu işi yapmak, sanıyorum pek ekonomik değil... Ayrıca ileriki tarihlerde gravür ve litografi tekniği ile karikatürlerimi çoğaltmayı düşünüyorum. Böylece orijinal değeri olan ve çok sayıdaki aynı karikatürü üretip, yaygınlaştırabileceğimi ümit ediyorum. Yani tek tümce ile özetlersek karikatürü basından, gazete sayfalarının sınırlı boyutlarından ve yayınlanmama durumundan kurtarmak istiyorum...